DEĞİŞEN YAŞAM STANDARTLARININ İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ YÖNLENDİRME GÜCÜ
Konumuz "DEĞİŞEN YAŞAM STANDARTLARININ İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ YÖNLENDİRME GÜCÜ"
Ne demek " Değişen Yaşam Standartları"? Temelinde ne var? Tabiki hepimizin bildiği gibi
" İNSAN ".
İnsanoğlu'nun da yaşamak için 3 temel ihtiyacı var.
Nefes Alma,
Yeme , İçme ve
Barınma
Diğer tüm ihtiyaçlar, bu 3 temel ihtiyacın alt unsurları.
Çünkü: esas olan insan ise, onun sağlıklı yaşayabilmesi için, temiz hava, temiz su, kirlenmemiş topraklarda yetişmiş organik ürünler ve barınabileceği uygun bir ev gerekmektedir.
Yine bildiği gibi, tüm dünyada ister siyasi, ister ekonomik, ister sosyal olsun tüm faaliyetlerin odağında artık insan var. Yani herşey insanlar, başka bir deyişle, müşteriler için. Ama özellikle 1990'larda sonra önemi gittikçe daha iyi anlaşılmaya başlayan bir olguda "TEMİZ BİR DÜNYA" veya "YEŞİL ÇEVRE".
Benim çok sevdiğim bir söz var
" YAŞADIĞIMIZ DÜNYA, BİZE ATALARIMIZDAN MİRAS DEĞİL, ÇOCUKLARIMIZ VE TORUNLARIMIZIN EMANETİDİR"
Konumuza gelirsek, inşaat sektörü Türkiye'de 1923'ten sonra gelişmeye başlayan bir sektör. Ancak 1950'lere kadar genelde devlet binaları, fabrika v.b. binalara ağırlık verilmiş. 1950'den itibaren inşaat sektöründe bir canlanma başlıyor. Bu dönemde özellikle tesisat konusunda Türkiye'de üretilen doğru dürüst bir malzeme ve hatta tesisat ustası dahi yoktu. Tesisatla ilgili hemen hemen herşey yurtdışından geliyordu. Tesisat işlerinde genellikle Alman mühendisler ve Macar ustalar çalışıyordu.
Ulu Önder ATATÜRK'ün Cumhuriyetin kuruluşundan sonra başlattığı sanayileşme ve altyapı yapılanma hamlesi, II.Dünya Savaşı'nın da etkisiyle biraz yavaşlamıştı. 1950'den sonra dış kredi imkanları da kullanılarak başlatılan ikinci sanayi hamlesi ile birlikte, nüfusun ve şehirleşmenin artışına da paralel olarak, üst yapı yatırımları da artmaya başladı.
1950'lerden sonra, hem dünyada hem de Türkiye'de gerek inşaat malzemelerinde ve gerekse uygulamalarında kalite göreceli olarak artmaya başladı. Tabiki buna bağlı yeni yasal düzenlemelerde sürekli yürürlüğe konuldu veya değiştirildi. Ancak hala insan yeterince odak noktası değildi. Temel konu üretimdi. Ne üretilirse satılabiliyordu. Yani, talep arzdan fazlaydı.
Ayrıca, konuyla ilgili yasalar yetersiz, yasaları uygulayan ve denetleyenler de yeterince bilgili veya ilgili değillerdi.
Bu konuya bir çok örnek verilebilir. Mesela 1999 depremine kadar Marmara Bölgesi'nin 1.derece deprem bölgesi olduğu resmi kayıtlarda yer almıyor ve tüm inşaatlar 2. derece deprem bölgesi yönetmeliklerine göre yapılıyordu. Sadece böyle olsa yine iyi. Mevcut inşaatlarda hiçbir kontrol olmadığından, özellikle kıyı bölgelerde ,yıkanmamış deniz kumu kullanılıyor, kum çimento oranına bakılmıyor, inşaat demiri kalitesine dikkat edilmiyordu. Hatta deprem için çok önemli olan kolon ve kirişlerdeki demir uçlarının bükülerek birbirine tutturulması bile ilave maliyet getiriyor diye genelde yapılmıyordu. İnşaatlarda kullanılan tesisat malzemelerinde bulunması gereken standartlar, kullanılan malzemelerin çoğunda müteahhitlerce aranmıyordu.
Ben Adana'da 1990'ların sonunda bir müteahhite "Bu kullandığınız armatürlerin hiçbir standardı yok. Çok kalitesiz bir mamul. Niçin bunu kullanıyorsunuz dediğimde" "Banane kardeşim ben yapıp satıyorum, müşteri istiyorsa söküp atar yenisini takar" diye akıl almaz bir cevap vermişti.
Yine bilindiği gibi, İstanbul'da ki inşaatların yaklaşık %63'ü iskansız. Yani kurallara aykırı yapılmış. İşin ilginci, bu binaların depreme karşı güçlendirilmesi için belediyeden izin almaları gerekiyor. Bunun içinde Büyük Şehir Belediye Başkanı geçici bir af ve izinden bahsetmek zorunda kalıyor. Şehir planlaması deseniz hiçbiryerde yok.
Hala çoğu inşaatımızda tesisat kanalı ve tesisat duvarı yok. Pis su havalandırma bacası yok. Eski kaloriferli binaların yaklaşık %99'da merkezi sıcak kullanım suyu tesisatı yok. İzolasyon deseniz yok denecek kadar az. Çoğu binada ve dairede ısıtma ve soğutma hesabı yapılmadan, kurulan kalorifer ve klima tesisatları mevcut. Yine eski binaların hemen hemen tamamında topraklama hattı yok. Elektrik tesisatlarında kullanılan kabloların kalitesi ve tesisata uygun olup olmadığı belli değil. Bu örnekler saymakla bitmez.
Pekiyi, özellikle son 20 yılda neler oluyor ve bundan sonra neler olmalı?
14-15 Mart tarihlerinde İstanbul'da "DEĞİŞİM LİDERLERİ ZİRVESİ" düzenlendi. Bu zirveye başta eski BM Genel Sekreteri KOFİ ANNAN olmak üzere dünyanın her yerinden devlet adamları, uluslararası kuruluşların üst düzey temsilcileri, akademisyenler ve uzmanlar katıldı.
Yapılan tüm oturumların ortak sonucu;
1. Artık bölgesellik kaybolmuştur. Gelişen iletişim çağında tüm dünya tek bir bölgeye indirgenmiştir.
2. Gerek ülkeler arası, gerekse ülkelerin kendi içinde ;
- Güven ve Bütünleşik Liderlik,
- Yetişmiş İnsan Sermayesi ve Eğitim,
- HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE İNSAN HAKLARINA SAYGI
olarak çıktı.
Bunlara ilave olarak da, insanlığın geleceği için yeşil çevre en önemli global sorun olarak vurgulandı.
Yine bu toplantıda, son 20 yıldır, gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelere göre yaklaşık yılda 3 kat daha hızlı büyüdüğü ve artık ekonomik üstünlüğün batıdan doğuya kaymaya başladığı, ancak buna rağmen, ülkeler bazında ele alındığında, gelir dağılımının eşit olmadığı ve çözülmesi gereken en önemli sorunlardan birinin de, çevreyi kirletenlerin genelde gelişmiş ülkeler olduğu, fakat bunu temizlemenin bedelinin kirletmeyenlere de ödetilmek istenmesi olduğu vurgulanmıştır.
Evet Türkiye ve inşaat sektörüne tekrar geri dönersek, sektördeki iyileşmeler;
- Gecikmeli de olsa, dünyadaki gelişmeler kapsamında, Sanayi BAkanlığı ve TSE'nin yapı, malzeme ve işçilik standartlarını yayınlaması ve belli süreler sonrasın da zorunlu standart hale getirmesi,
- Ülkede yerleşik gerçek üreticilerin (Sanayicilerin) ürün ve üretim kalitelerindeki iyileşmeler
- Özellikle birer STK olan sektör derneklerinin kurulması, bunların hem bakanlıklar nezdinde, hem de TSE ile müştereken yaptıkları çalışma sonuçlarının sahaya yansımaya başlaması,
- Bazı üniversitelerimizin ve hocalarımızın gerek firmalar, gerekse sektör dernekleri ve meslek odaları ile yaptıkları akademik çalışmalar (Özellikle teknoloji ve arge çalışmalarına yönelik olarak verdikleri destekler)
- Doğalgazın Türkiye'ye gelmesi. Doğalgaz inşaat sektörü için bir milattır. Bu konuda çok tecrübesiz olmamıza rağmen, sistemin baştan doğruya yakın kurulması ki, bu konuda Bakanlıklar, Botaş ve özellikle yerel gaz kuruluşları, meslek odaları ve sektör dernekleri ve bu derneklere üye üretici, satıcı ve uygulayıcıların çoğunluğu ile bazı üniversitelerin ve değerli öğretim üyelerinin sık sık bir araya gelerek, hem dünyadaki teknolojik gelişmeleri ve yasal düzenlemeleri yakınen takip etmeleri, hemde bunları azami ölçüde ülke koşullarına uygulanması için çabalamaları inşaat sektörüne ciddi bir disiplin getirmiş, dolayısıyla kullanıcılara büyük katkı sağlamıştır.
- 23 Şubat 1995 yılında Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ve buna bağlı yönetmelik ve tebliğlerin yayınlanması,
- Yine 1999 Adapazarı, Gölcük ve Düzce depremleri sonrası yaşananlar, zorla da olsa kurallarda ve daha sonra gevşetilmeye başlansa da kontrollarda bir disiplin sağlamıştır.
- 1996'da Gümrük Birliği'ne giriş ve AB'ne girme süreci ile başlatılan AB muktesebatının ulusal kanun, tüzük ve yönetmeliklere yansıtılmaya başlanması da sektördeki iyileşmelere örnektir.
Tabiki bu iyileşme ve gelişmelere öncülük eden yine "İNSAN", yani "MÜŞTERİLER" oldu.
Son 20 yılda eğitim seviyesindeki artış, özellikle tüketicinin korunması hakkındaki kanunun çıkışı, gelir seviyesindeki artış, iletişim olanaklarının olağanüstü gelişmesi, gümrük duvarlarının kalkması, yurtdışı geziler, fuarlar v.b. bir çok hususa bağlı olarak müşteri bilincinin artması, bu gelişmenin ana unsurları olmuştur. Yine arzın taleple dengelenmesi, hatta zaman zaman talep miktarını geçmesi, yani ulusal ve uluslararası rekabet gelişmeyi hızlandırmıştır.
1980'lere kadar, halkımız sadece barınma ihtiyacının karşılanmasını yeterli buluyordu ve bunu "BAŞIMI SOKACAK BİR YERİM OLSUN" özdeğişiyle dile getiriyordu. Daha sonra bilinçlenmenin ve gelir seviyesinin artmasına paralel olarak isteklerini dile getirmeye başladılar. 2000'lerden itibaren de müşteri beklentileri öne çıkmaya başladı.
İhtiyaçlar, basit malzeme ve uygulamalarla karşılanabiliyordu. Müşterileri İstekleri artmaya başladıkça malzeme ve uygulamalardaki kalite ve etkinlik ön plana çıkmaya başladı. Ancak, Müşterileri Beklentilerinin devreye girmesiyle estetik, kullanım kolaylığı ve tasarruf da ürün kalitesiyle birlikte önem kazandı. Özellikle kadınların iş hayatında daha fazla yer almaya başlamasıyla, konutlarda emniyet, temizlik, bakım ve onarım gibi hizmetlerin de önemi arttı. Yine yeşil bir çevre, temiz bir hava insanların artık bir vazgeçilmezi...
Bugün müşteriler karar veren. tüm ürün ve hizmet üretenler, müşteri ihtiyaç, istek ve beklentilerini öğrenmeye ve buna göre üretim yapmaya çalışıyor.
PHILIP KOTLER diyor ki "EĞER MÜŞTERİYİ DÜŞÜNMÜYORSANIZ, ZATEN HİÇ DÜŞÜNMÜYORSUNUZ DEMEKTİR"
Yine Dell Firmasının CEO ve Yönetim Kurulu Başkanı Michale DELL "DİNLİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ VE SONRA MÜŞTERİLERİMİZİN İSTEKLERİNİ TEMEL ALARAK YENİ ÜRÜNLER VE HİZMETLER ÜRETİYORUZ." diyor.
Zaten amaç, insanların hayatını kolaylaştırmak değil mi? Onlara, beklentilerinin de ötesinde mal ve hizmet sunmak değil mi? Onlara satın aldıkları her üründe ilave değer katmak değil mi? Aksi takdirde Ulu Önder ATATÜRK'ün söylediği gibi "MUHASSIR MEDENİYET SEVİYESİ"ne nasıl ulaşacağız?
Bu gün ben 100 liralık mal veya hizmet satın aldığımda, 100 liralık fayda değil, en az 110 liralık bir fayda bekliyorum. Çünkü; aradaki 10 lira benim refah düzeyimi arttıracak. işte temel mantık bu. Günümüzde tüm insanlar bilerek veya bilmeyerek bunu talep ediyorlar.
Günümüzde en önemli sorunlardan biri de doğal kaynakların daha tasarruflu kullanması ve çevreye daha az zarar vermek.
İşte inşaat sektöründe bunu Yeşil Binalar ve Doğa Dostu Ürünler olarak adlandırıyoruz.
Bunlara birkaç örnek verirsek;
- Binalarda ısı, su ve ses izolasyonu. tam ısı izolasyonu, yani tavan, taban, duvar, kapı ve pencereleri izole edilmiş bir bina yaklaşık %30-40 enerji tasarrufu sağlıyor.
- Isıtmada doğalgaz kullanılması, daha da önemlisi bu sistemi güneş enerjisi veya ısı pompaları ile birlikte kullanmak. Bu durumda, konforunuzu arttırırken, ısıtma giderlerinizi %20-30 daha düşürebilirsiniz. Hatta yoğuşmalı bir cihaz kullanırsanız, konvansiyonel bir cihaza göre %20 daha az gaz yakarsınız. Bundan da önemlisi havaya %80 daha az atık gaz atılmasını sağlarsınız. Ülkemizin sadece evsel doğalgaz kullanımının yılda yaklaşık 6,5 Milyar M3 ve doğalgazın 1000 M3'ü yaklaşık 200 USD'den ithal ettiğimizi düşünürsek, durumun vahameti daha iyi anlaşılır zannediyorum.
Biz, izolasyonu olmayan 110 m2 normal bir daireyi saatte 13.000 kilokalori ile ısıtırken, Almanya' da aynı büyüklükte bir daire sadece 3.500 kilokalori ile ısıtılıyor.
Çevre açısından baktığımızda da, bizde doğalgazlı cihazlarda atıkgaz içindeki NOx miktarı azami 200 PPM olması gerekirken, bu miktar Almanya'da 40 PPM, Hollanda'da 20 PPM'i geçemiyor.
Şimdi, konumuzu tekrar hatırlayalım "DEĞİŞEN YAŞAM STANDARTLARININ İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ YÖNLENDİRME GÜCÜ".
Evet değişen yaşam standartları, artan müşteri istek ve beklentileri, gittikçe tükenen doğal kaynaklar, her gün biraz daha kirlenen dünyamız ve bunun bilincinde olan insanlık... Hakikaten dünya gerçekleri ile hergün biraz daha fazla iç içe olan, öğrenen, bilinçlenen, gelir seviyesi artan, ama buna mukabil kendisine ve ailesine ayıracak zamanı azalan insanlarımız, en temel hakları olan barınma ihtiyacını karşılarken; rahat, huzurlu ve emniyetli bir ortamda bulunmayı, günlük ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabileceği, temiz ve yeşil bir çevrede yaşamayı istiyor. Yani değişen yaşam standartları ve tüketici bilinci inşaat sektörünü direkt olarak yönlendiriyor.
Günümüzde üretici ve satıcılar artık avcı değil, avcı yaşam standartları ve beklentileri değişen müşteriler...
Şunu da vurgulamakta fayda görüyorum. Türkiye'de mimarlık son derece gelişmiş ve mükemmel eserler sunuyorlar. Yine inşaat mühendisliği ve tesisat mühendisliğinde çok ciddi gelişmeler var. İnşaat malzeme üreticileri hem kalite olarak , hem de kapasite olarak uluslararası seviyede.
İnşaat Malzemeleri Sanayicileri Derneği (İMSAD)'ın yaptığı araştırma sonuçlarına göre, inşaat sektörü 2010 yılında %15,1 oranında büyüdü. üretim hacmi 68,1 Milyar TL'ye ulaştı. Yine inşaat sektöründe istihdam 1.307.000 kişiye ulaştı. 2010 yılı ihracat tutarı da 18,7 Milyar USD olarak gerçekleşti.
İnşaat malzemeleri sanayine küresel olarak baktığımızda da; Türkiye'nin pazar payı %1,9, üretimdeki payı %2,1, ihracattaki payıda %2,9'a ulaştı (Türkiye, inşaat demiri, demir-çelik radyatör ve demir -çelik profilinde dünyada ihracat birincisi ).
Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinde de ÇİN'den sonra dünyada 2.sıradayız (2010 yılı iş hacmi 22,1 Milyar USD).
Önümüzdeki 5 yılın büyüme öngörüleri ise; ortalama inşaat sektöründe %13,6, inşaat malzemelerinde %14,5, müteahhitlik hizmetlerinde de %10-15 dolayında.
İMSAD'IN 2023 yılında 3X100 Milyar USD hedefi var. Cumhuriyet'in 100.yılının kutlanacağı 2023 yılına doğru 2 Tilyon TL , başka bir ifade ile yaklaşık 1,5 Trilyon USD büyüklüğe ulaşmayı hedefleyen türk ekonomisinde, inşaat sektörünün bu hedefe ulaşılmasına katkıda bulunacağı ve 2023 yılında inşaat malzemesi ihracatının 100 Milyar USD, yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin 100 Milyar USD ve yurtiçi inşaat sektörü hacminin de 100 Milyar USD olmak üzere toplam 300 Milyar USD'ye ulaşması hedeflenmiştir.
Bu iddialı hedeflere ulaşabilmek, değişen, gelişen ve küçülen dünyamızda, ancak üretimde ve hizmette hedeflere odaklanmak, etkinlik ve verimliği arttırmak ile yaratıcılığın önünü açmakla mümkün olabilecektir. Ayrıca, ürün veya hizmet üretirken en iyi, en ucuz, en hızlı ve müşteri beklentilerini azami derecede karşılıyor olmak gerekmektedir.
Gelecekte yapılması gereken önemli şeylerden BİRİNCİSİ; Bazı mevzuat değişiklikleri, İKİNCİSİ; Bu mevzuata göre kontrol ve denetleme yapacakların işlerini daha dikkatli ve özverili olarak yapmaları, ÜÇÜNCÜSÜ; Nitelikli ara eleman ihtiyacının en kısa sürede giderilmesi, DÖRDÜNCÜSÜ; Merdiven altı dediğimiz üretime müsaade edilmemesi ve BEŞİNCİSİ' de; Gerek üretirken, gerek kullanırken çevreye verilecek zararı asgariye indirmeye çalışmaktır.
Son söz, yukarıda da söylediğim gibi;
"YAŞADIĞIMIZ DÜNYA BİZE ATALARIMIZDAN MİRAS DEĞİL, ÇOCUKLARIMIZ VE TORUNLARIMIZIN EMANETİDİR"